top of page

Serhat Ertuna'yı kısaca anlattıktan sonra ayrıntılarıma verdiği cevaplarla baş bırakıyorum...

 

* Hayat hikayenizle veya müziÄŸinizle ilgi bir ÅŸeyleri daha okuyamadım. Sizinle ilgili bir haberin sadece fotoÄŸraflanıp Facebook’ta  paylaşılan kısmı okundu... Önce neden Ä°sviçre...

 

- İsviçre'de olma nedenim, sanatım daha özgür bir şekilde anlatıldığı gibi icra etmek, nitekim Türkiye'de sürekli sanat yapmama rağmen hep kısıtlanmasına, yasaklanması ve engellenmesine rağmen. Gelinen aşamada sanat yapma imkanları tamamen tıkanınca tercih olarak İsviçre'ye geldim. İsviçre seçeneği içinde, bu ülkede, insanlara, farklılığa, doğaya, hayvanlara verilen değer ve tamamı için yasallaştırılmış haklar ama en önemli neden ise bu ülkenin anayasasının 1. maddesinde bu ülke savaşa girmez kısmı burada tercih etmemdeki en büyük etken oldu.

 

* Şarkılarınız Kürtçe sözleriyle olduğu için mesajınızı tam olarak algılayamadım tabi. Derdi olan insanların yaptığı sanatla da bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar.

 

- Mesaj yurtsuzluÄŸu. Albümümün ismi Lamekan, Türkçedeki anlamı; yersiz, yurtsuz, mekansız. Kürtçede ve OrtadoÄŸunun bazı dillerinde aynı anlamı taşıyor. Aslında albüm ve ÅŸarkıları bu isim ve tema üzerine kurgulamak istedim... Her yerde yersiz-yurtsuzluÄŸu, sürgünü konu alan ÅŸarkılarım.  Ã–zelde beni; kendi ülkesinden uzakta olmasından kaynaklı, genellikle ise Kürtleri simgeliyor; 4 parça yurtsuz yada sürgün edilmiÅŸlerdir. Bu temayı Kürtçenin 3 lehçesiyle vurgulamak istedim. Ayrıca albümde bu temayı sadece toprakla da paylaÅŸmadım, ÅŸarkılarda aÅŸk, sevgi, uzaklık, özlem ve hayaller de var.

Lamekan'ı geniÅŸ bir yelpazede de dillendirmek istedim. Daha geniÅŸ kelimenin tam anlamıyla çaprazdan da fazla. Sınırsızlıksu mesela. Ãœlkeler ve sınırları olmayan bir dünya hayalini de bu isimde anlamlandırabilirsiniz. Sadece bir ülkeye ait olabileceÄŸiniz gerçeÄŸin dışında hiç bir ülkede, sınırlarla parsellenmiÅŸ hiç bir toprağın parçasına kendini ait hissetmektir Lamekan, derviÅŸ misali. Åžarkısında Lamekan'ın farklı halleri anlatılıyor. Sonuç olarak onun ÅŸarkısında bu mesaj ve tema  Ã¼zerinden farklı duygular ile birlikler ortaya çıkıyor.

Dert edindiğim ve sanatımla vermek istediğim mesaj ise;

Sanatın kökeninde aÅŸk var. "Sanat aÅŸkı" deyimi de buradan geliyor bence ama bu aÅŸk popüler kültürde ortaya çıkan yüzeysel aÅŸk vurgulamaksu deÄŸil tabii. Sizin de yaÅŸadığınız dert kısmı ile aÅŸkı sentezlemeye çalışıyorum ÅŸarkılarında. Benim derdim savaÅŸlar, yıkımlar, haksızlıklar, yasaklar, yok saymak, öteki saymak ve kendi dışındakilerin dışında olmayan, olaylara karşı sürekli üretimlerle toplumun bir anda oluÅŸturmak. Büyük oranda var olan toplumsal sorunlar çoÄŸu sanatçının dünyadaki, dağılımlarında yok. Belli entellektüel bir kesimin dışında, maalesef bir sessizlik hakimiyeti... Özellikle genç nesil ve günümüzün popüler kültürü "sanat"ı, daha çok bireysellik ve bencillik üzerine kurulmuÅŸtur. Dikkat edin çoÄŸu zaman hep aynı kliÅŸe tema var; müzisyen hep aşık oluyor, seviyor, terk ediliyor ve acı çekiyor, derinlikten, ÅŸiirsellikten uzak basit ve akla ilk gelen cümlelerle. Dünyada bundan baÅŸka sorunumuz yokmuÅŸ, tek derdimiz iki günde bir aşık olup alışveriÅŸler olmalı gibi tatminsiz bir egoyla dünyalarımızın içine giriyorlar. Sanatının dış yaÅŸam biçimlerini de bu pillere uyuyorlar, özel hayatlarını dergilerini bir almacaya alet ederek gözümüzün içine sokuyorlar. Tüm ülkenin sorunu onların aÅŸkları-ayrılıklarıymış gibi kameralara demeçler veriliyor vs.  Oysa tuz aÅŸkı bile iÅŸlesen... Onu bir nakış gibi iÅŸlemek ve o naiflikte aktarmaktır sanat; Bugünkü Sezen Aksu ve o dönem sanatçılarının güzel yaratımları gibi ama maalesef sanatta ciddi bir gerileme var. Bu da sorumluluÄŸumuzun ve toplumdan soyutlanmışlığın sonucunun bana göre. Sadece müzik deÄŸil, sanatın diÄŸer alanlarında da bu içi oluÅŸumlar ortaya çıkıyor. Kendini dünyanın gerçeklerinden soyutlamış, yaÅŸanılanlara sırt çevirmiÅŸ, bihaber, kendine sanatçı diyen dünyadaki gibi bir sanat tercih ediyor. Ask temasını böyle yüzeysel bir biçimde sunmaları, onları sadece popüler ve günübirlik, derinlikten yoksun kitlelerin starı yapıyor. Bu daha çok para kazandırıyor olabilir ama empatiden uzaklaşıyor. Bizler ise bu oluÅŸumun dışında durmayı tercih ediyor, sanatımızla farkındalık yaratmaya, daha yaÅŸanılır güzel bir dünya sanatla, aÅŸkla toplumsal içinde mücadelesini uyguluyoruz. Ä°ÅŸte bu bizim derdimiz.

 

* İlk klibinizde özgürlük mücadelesi var...

 

- İlk klibimi Kürtçenin Sorani lehçesiyle yorumladığım "Ser Kız Nakim"(Baş eğmem) şarkısını çektim. Bu klibim dil ve birlikteliğin arttırılması vurgulanıyor. Dünyadaki tüm farklılıkların birer zenginliği, güzelliğin gidişatının alt içeriği var. Koşulsuz kuralsız bir arada olabiliriz ve beraberlik her alanda güzel, mesaj var orada! Bu nedenle klipte bir çok kültürden insan var.

2.klip "Lamekan"ın sözleri bin yıl önce Kürt şair ve filozof Baba Tahir Uryan tarafından yazılmıştır.

Yaşadığımız yüzyıl içinde büyük felaketler, savaşlar yaşandı ve ben de klipte, sözlerdeki alt metne uygun olarak bu felaketleri konu etmek istedim. Bu yüzyıllık yıkımları, savaşları kronolojik bir tarihsellikle geçmişin çürüklerini anlatmak istedim; zaman değişimi de yaşanılanlar arasında farklılık yoktur. İnsanlık yaşanılanlardan ders çıkarmıyor ve hep aynı tekrarı anlatıyor, vurgusu var.

3. klip "Bajar"(Şehir) ise kalabalık ve yalnızlık, aşk ve uzaklığı anlatıyor. Uzak bir şehrin içinde tutsak ve yalnız bir adamın sevgilisine şarkılarını göndermesi ve bu şarkıların yalnızlığı ve sınırlar aşarak sevgilisine doğru yolculuğunu anlatıyor.

 

* Aslında şarkılarınızı Kürtçe söylemeniz de zaten başlı başına bir mesaj...

 

- Türkiye'de tek dil, tek ırk, tek bayrak ideolojisi hala varlığını koruyor ne yazık ki. DiÄŸer farklılıkların tanınmayan, yok sayılan bir bulunduÄŸu bir yerde tabi ki Kürtçe, Ermenice, Lazca, Süryanice, Rumca vs. söylemek bir mesaj. Her ÅŸeyin tek tip olması algısı yerine çoÄŸulcu ve paylaşımcı  olmanın coÄŸrafyamıza daha çok güzellik katacağını düşünüyorum. Bu tekçi ve renksiz konulara bakış açısına ve politikaya bir karşı durma benimkisi. O nedenle ÅŸarkılarımı Kürtçe okuyorum.

 

* Sizinle yapılan röportajın fotoÄŸraflanan ve Facebook'ta yayınlanan bölümü sıra yanı tiyatro ve fotoÄŸrafçılıkla da uÄŸraÅŸtığınızı yazarken... 

 

- Ben aslında tiyatro finansmanım  Diyarbakır Åžehir Tiyatrosu'nda 7 yıl ve Ä°stanbul MKM'de 5 yıl oyunculuk yaptım. FotoÄŸrafçılık ise hobi olarak hep yapmak aranan bir alandır. Åžimdi ise hem eÄŸitim, hem de bu alanla ilgili staj eÄŸitimi. Daha profesyonel bir aÅŸamaya geçmeye çalışıyorum.

 

* Sanata dair düşüncelerinizi de merak ediyorum. Belki merak edilecek bir taraf yok, sanat iyi ve o ruhu taşıyan yapılmalı, diyebilirsiniz ama sanata bakış açıları farklı da olabilir. Bazıları sade iş olarak yani para kazanmak için yapar, bazıları hayattaki pozitif enerjisini aktarır, bazıları politikayı bu şekilde yapar, acılarını anlatır, sevincini anlatır... Belki de hepsi yapılmalıdır...

 

- Tabi ki sanat iyi ve o ruhu taşıyan yapıda olmalı, ama yaparken de estetik ve estetik yaşamlar geliştirmek amacıyla ve gözeten özgür bir biçimde işleyen eserler yaratmalıdır. Bence daha çok bireyler değil, üretimler ön planda olmalıdır. Çünkü sanat, "Ben sanatçıyım" diyenlerin yapamadığıdır! Ama maalesef toplumumuzda sanatı değil sanatçıları daha çok görüyor durumdayız. Oysa sanat ürünleri, sistematik çürümüşlüğü dayatan yasakçı ülkelerin mahzenlerine tıkıştırılmaya çalışılıyor. Yine de görmesine rağmen varolmaya devam ediyor sanat. Hep var olacak. Ancak bu kez çürümeye terketmeyenler bulmak için ulaşabilecekleridir sanat. Çünkü sanat hep iyiden yanadır, barışçıldır. Savaşlar, yıkımlar ve sıkıntılı durumların sonucu ortaya çıkan bir kahraman gibi ortaya çıkan sanattır.

 

* Ben sizin şarkılarınızın duygusunda pozitif bir enerji tuttuğum dili anlamamda ve görsel olarak bir estetik hakim olduğunuz kliplerinizde. Şarkılarınızda düzenleme olarak da bir dağınıklık var...

 

- Belki de yakalamaya çalışmamız ve sizi ilgilendiren, pozitif enerji sağlayan, estetik kaygımızın korunan vuruşudur. Nitekim bazı şarkıların ilişkisinin acısını anlatıyor. Bir dediğiniz gibi sıradan bir çalışma olması ve doğal olarak ciddi bir tutumla, özenli çalışmanın da etkisi vardır. Kliplerimi montaj kısımları hariç kendi olanaklarıyla kişisel olarak çekiyorum; Hiçbir profesyonel destek almadan ve profesyonel cihazlar kullanmadan, sıfır bütçeyle. Belki boyutunun değişmesi içinde emek boyutu da bulunur.. :)

 

* ... Bir sürgün hayatı falan diyor şifa ile ilgili haberde... İsviçre de şekillendirdi mi hayatını, müziğinizi..? Yoksa Türkiye'de olsaydınız, gene benzer ürünler mi müzik yapardınız?

 

- Ä°sviçre tabi ki etkisi oldu hayatımla ilgili olarak. Hayat burada farklı bir aÅŸamada. Türkiye'de daha çok teorik olarak kullandığımız özgürlükler, ekoloji, dil, tasarruflar, insan hakları ve broşürler gibi, burada bu hakların elde edilmiÅŸ ve yasalaÅŸtırılmış pratiÄŸini yaşıyorsunuz. Bu da hayatınıza çok ÅŸey katıyor, bakış açınızı zenginleÅŸtiriyor. Yıllarca Türkiye'de bunun mücadelesini veren, bizim gibi aktivistler en çok etkilendiÄŸi bu durum, ne kadar doÄŸru bir mücadele yürüttüğümüzün açık bir örneÄŸini daha çok hissettiriyor. Ayrıca bu hayatın, bu yaÅŸam biçiminin, hayatın zorlattırıldığına, aksine kolaylattırıldığına, güzelleÅŸtirildiÄŸine ÅŸahitlik edildiÄŸine burada. Sonra da döndükten sonra, peki benim ülkem neden bu güzellikten kendini mahrum bırakıyor, yerleÅŸiyorsun, yaşıyorsun. Nedeni; hayatında bu kadar zorluklara hevesli bir sistem ve baskın bir din olgusu var karşımızda. En azından Ä°sviçre yasalarının bu hakları her gün daha yükseÄŸe taşındığına ve bana göre Ä°sviçre'nin bu anlamda yasalarıyla örnek bir ülke. Sanat konusu ise, aslında benim sanat alt yapımım Türkiye'de oluÅŸmuÅŸ ve orada ÅŸekillenmiÅŸ ama buranın da olumlu yönde çok kattığı ÅŸeyler oldu. Avrupa'daki sanat anlayışı baÅŸka bir boyutta, en azından daha özgür ve sansürsüz ilerliyor. Bu günün ÅŸartlarında zorlayan, alternatif üretimlerin ortaya çıkmasını saÄŸlayabiliyor. Avrupa sanatı daha çok özgürlük merkezci sanat anlayışıdır. Tabi bunun etkisi olmuyor. Türkiye'de olsaydım sanatsal bakış açım yine bu doÄŸrultudaydı ama o kadar ne kadar yapabilirdim bu tartışılır. Çünkü tüm oluÅŸumlar ve olanaklar, (yukarıda belirtiÄŸim) yüzeysel sanat anlayışına ve üretimlerine seferber olmuÅŸ, tek yüceltilenler, toplumlarda sunulan ve empoze edilenler daha çok sanatın bu eleÅŸtirdiÄŸimiz taraflarda. Ä°ÅŸin farklı tarafı toplumun büyük bir kesiminde kabul gören de daha çok onlar. Tabi bu uzun yıllar sürdürülen bir politikanın sonucu. Düşünülmeyen, sorgulanmayan bireyler, nesiller yaratmaktır maksat. Bu uzun bir konu. Bunun yanında tabi ki çok önemli örnek alınan üretimler ve sanatçılar da yok deÄŸil ama insanlığın kopyaları ve ön planda tutulan daha çok günübirlik, düşüşten ve sıradanlıktan uzak olan taraftır. Bu kirli kaosun içindeki farklılığınla kendini hissettirmen, var olmaması çok zor. Hele bu eksik sayılan Kürt sanatı için durum çok daha vahim. Ayrıca alternatif olana saÄŸlanan yardımlar da neredeyse yok denecek kadar az. 

Türkiyede hal böyle olunca siz de burada-İsviçre'deki sanat anlayışının akıntısına bırakıyorsunuz kendinizi ve bu da üretimlerinize yansıyor, olumlu yönde çalışmalar yaptığınızı. Sonuç olarak bana göre sanat özgür olsa da, ister Avrupa'da ister Ortadoğuda, yer ve mekanda öğrenebilmeden gelişir. Ortadoğunun şanssızlığı, oralarda dinin ve devletlerin kazancının sanat düşmanının konumunda ve baskın olması.

 

* İkinci albümünüzün belirtilerine başladığınıza dair de cümlenin göze çarpan gözüme ve bu beni çok sevindirdi... Çünkü iyi müzik yapanların kalıcılığı ve devamlılığı çok önemli müzik için...

 

- Evet yavaş yavaş 2. albüm büyümeye başladı ama hemen bir anda kaydolmaya başladı. İlk albüm Avrupa'da çıktıktan bir buket yıl sonra Türkiye'de daha yeni çıktı. Yasal prosedürlerden dolayı bir buğulanma yıl beklemek durumunda kaldım. Öncelikle ilk albümün dinleyicilerle iyice buluşması ve demlenmesi gerekiyor.

 

* Uluslararası olmayı düşünüyor musunuz.?

 

- Uluslararası olmak büyük bir iddia ama kim istemez ki. Elbette bundan kastım fan sahibi olmak deÄŸildir. Pop dünyasının yıldızı gibi hayaller peÅŸinde koÅŸmak yerine, mütevazi bir birliktelik, uluslararası olmak ve sanatınızı diÄŸer 

toplumsallara tanıtım önemli. Dünyadaki sanat arenasında bence artık yer edinilmesi gerekiyor; Kürt sanatını geçiyorum, Türkiye sanatı da pek bu platformda yok. 

 

* Şarkılarınızı Türkçe de söylemeyi düşünüyor musunuz? Yoksa sadece Kürtçe olarak Kürt kimliğinizle mi varolmak süreci? Belki bu soru boyutunda yaralayıcı gelmiş olabilir ama insanın kültürel kişiliği dışında da var olarak daha evrensel olması, hayata dair güzel bakış açısının daha uluslararası olmasını sağlamaz mı? Gerçi Kübalı Ceseria Evora gibi etnik sanatçılar da kendi dilleriyle uluslararası düzeyde olabiliyorlar ama ne bileyim Ben aslında sizi İngilizce göstermek ve sesinizi bütün dünyaya ulaştırmanızı sağlar. Çünkü sesinizin rengi etkileyici... Ermeni asıllı System Of Down'ın solisti Serj Tankian'ın toplantısını hatırlattı bana sesiniz...

 

- Sadece Kürtçe sanat yapmak belki de bizim için bir reflekstir. Psikolojik olarak da öyle deÄŸilimdir; Yasaklanan seylere refleks olarak daha çok gösterge gösterirsiniz. Kaldı ki bu benim ana dilim. Ayrıca  "bende varım"ın mücadelesidir Kürtçe söylemek. Kısmen eskisi gibi olmasa da hala yasaklar ve asimilasyon devam ediyor; kendi alanınızı kullanarak yok olmaya karşı mücadele veriyorsunuz. Bunun anlaşılır olması gerek. Ama yine de Türkçe ve diÄŸer dillerde söylemem diye bir kuralım yok; müzik her dilde güzeldir.

Belki de akrabaların daha iyi anlaşılması için akrabaların dillerinde seslendirilmesi gerek ama nedense beklenti hep Kürtçeden oluyor. Keşke Türkce sanat yapanlar da arada Kürtçe şarkı söyleyebilselerdi. Sonraki projelerde Türkçe de sağlar. Özellikle Türk müzisyenlerle düet gibi ortak projelerde yapmayı düşünmüyorum; imkanlar gelişirse tabi.

Serhat_2335.jpg

Bir gün sabahın 5'inde onun gür ve etkileyici sesiyle tanıştım. Albümüyle ilgili bir şeyleri karaladım bilgilerimin ve yaşadığımda paylaştığım bunu, Serhat Ertuna'ya da gönderdim. Bu olayla tanışmaya başladık ve bana orijinal albümünü İsviçre'den gönderdi. Onu araştırdıklarını ve bazı soruları sosyal medya üzerinden sorduk ve o da cevap verdi teşekkürler. Babasından etkilenme, çocukluğundan beri müzik hayaliyle yaşayan Serhat Ertuna, 1994 yılında İstanbul'a gidiyor, 1999 yılından bu yana ise Diyarbakır Şehir Tiyatrolarında 7 yıllık oyunculuk yapıyor. 2006 yılında tekrar İstanbul'a dönerken bir yandan tiyatroda, bir yandan da şan derslerini alarak müzikle ilerliyoruz. Albüm fikriyse 2012 yılında Almanya'da yer aldı...

 

​

Nedense özveri hep Kürtçeden bekleniyor

01.10.2015 / Halil Kandok - Radikal Blog

bottom of page